Tartışmalı bir Musa hikayesi

Doç.Dr. Eldar Hasanoğlu/ Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi
29.04.2024

Ahit: Musa'nın Hikâyesi dizisinin senaryosunda esasen İsrailoğulları'na özgürlük temasının altı çizilmektedir. Bununla birlikte Musa kıssasının en can alıcı kısmı olan Kızıldeniz'i geçtikten sonraki kısım, yani Mısır'daki kölelikten kurtuluştan sonraki dönem dizide dar ve yüzeysel biçimde ele alınmıştır.


Tartışmalı bir Musa hikayesi

Dini metinlerden esinlenerek anlatıların beyaz perdeye yansıtılması, dini konuların daha fazla kitleye duyurulmasına olanak sağlamıştır. Ortadoğu'nun en kadim dinlerinden olan ve kendisinden sonra gelen Hıristiyanlık ve İslam'da da mesajlarına atıf yapılan Yahudi dini metinleri pek çok filme esin kaynağı olmuştur. Bu yapımlardan Ahit: Musa'nın Hikâyesi isimli üç bölümden oluşan dizi, Hz. Musa'nın hayatını sahneye taşımaktadır. 2024 Mart'ın sonlarında gösterime giren bu dizideki bölümler Peygamber, Belalar, Vaat Edilmiş Topraklar başlıklarını taşımaktadır. ABD merkezli, Türk kökenli Karga Seven Pictures yapım şirketi tarafından yapılan filmin başrollerinde ve set ekibinde Türk kökenliler de yer almıştır. Dizi dünyada ve Türkiye'de kısa süre zarfında büyük ilgi doğurmuştur. Orijinal sahneleriyle başarılı performans ortaya koyan dizinin devamının çekildiği takdirde, üç dinde merkezi yer tutan şahsiyetler üzerinden bu din mensuplarının aralarında bağ kurmaya ve bir arada huzurlu yaşam mesajlarının verilmesine kapı aralayacağı düşünülebilir.

Belgesel tadında çekilen dizide din adamları ve teologların yorumlarına da yer verilmiştir. Bu yorumların yorucu olmayan biçimde film sahneleri arasına yerleştirilmesi alkışı hak etmektedir. Yahudiliğin yanı sıra Hıristiyanlık ve İslam'ın da Hz. Musa'yı peygamber olarak görmesinden hareketle olsa gerek, filmde anlatılan konulara ilişkin her üç dinden akademisyenler ve din adamları ile röportaj yapılmış, ilgili dinlerin görüşlerine yer verilmiştir. Bu, seyircinin konuyu farklı yönleriyle anlayabilmesi, diğer dinlerin konuyla ilgili öğretilerini öğrenmesi açısından iyi düşünülmüş bir taktiktir. Yeri gelmişken, görüşlerine başvurulanlar arasında Türk akademisyenlere yer verilseydi bunun filme ilave değer katacağı söylenmelidir. Uzmanların yorumları, kutsal metinlerden pasajlar ve bilgiler seyirciyi filmin içine çekmekte, anlatılan hikâyede seyircinin dışarıdan bir izleyici değil hadiselerin akışında bir katılımcı olduğu duygusu oluşturmaktadır.

Bütüncül bakış eksik

Dizinin anlatımının güçlü ve zayıf yönleri bulunmaktadır. Konu ile ilgili tüm değerlendirmeler bir yazıya sığmamakla birlikte, dikkat çeken bazı hususlara işaret edilebilir. Dizide öne çıkan husus, kurgunun Yahudiliğe göre tasarlanmasıdır. Yahudi kutsal metinlerinden pasajlar filmde sürekli referans olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, filmde dini kaynaklara bütüncül bir bakış eksikliğinin olduğu konuya vakıf olan izleyiciler tarafından kolaylıkla fark edilmektedir. Bazı sıradan olaylar sahnelendiği halde, yer verildiği takdirde filmin kalitesini ciddi ölçüde yükseltecek birtakım konuların es geçilmesi, sadece Tevrat'ta geçen anlatılarla yetinilip Yahudi geleneğinden faydalanılmaması dikkat çekmektedir. On Emir levhaları göz önüne alındığında sahifeler dönemi diye nitelenebilecek kadim din kültürünün son halkası, Tevrat dolayısıyla da kitabi din geleneğinin ilk halkası olan Yahudilik bu köprü özelliği gereği iki maneviyat dünyası arasında kavşak noktayı teşkil etmektedir ve bu yüzden mesajlarında gizemli ve simgesel anlatım üslubu oldukça önemli yer tutmaktadır. Ancak filmde bu özelliği arayan seyirci umduğunu bulamayacaktır. Yavan ve sığ anlatım üslubuna sahip olması filmde Yahudilik üzerine uzmanlaşan Dinler Tarihçisi danışman eksikliği olduğu izlenimi doğurmaktadır.

Bebek Musa ve babası

Dizinin senaryosu Yahudi kutsal metnine dayansa da, ilginç bir şekilde, İslami anlatılara uygun öğelerin yer alması seyircide kafa karışıklığı yaratacaktır. Örneğin, Tevrat bebek Musa'nın üç ay kadar babasıyla birlikte vakit geçirdiğini söylediği için bu tema cazip sahnelerle ele alınabilecekken dizi Kuran'a uygun anlatıyı kabul edip babadan hiç bahsetmez. Yine, Firavun'un yardımcısının isminin Haman olması. Kuran'dan farklı olarak Tevrat'ta konudan bahsedilen hiçbir yerde Haman diye birisinden bahsedilmemektedir. Yahudi kutsal metinlerinde Haman, Firavun ve Musa'dan yaklaşık sekiz yüzyıl sonra Yahudilerin tabiiyetinde yaşadığı Pers kralının veziri olarak sunulur.

Senaryoda Yahudi kutsal metinlerindeki anlatımla uygun olmayan hususlar, konuya vakıf olan seyircinin itirazına sebep olacaktır. Bu uyumsuzluk, senarist tarafından bazen bilinçli yapılıp oyuncuların söylemlerini kutsal metinlerden cümlelerle oluşturma gayretinden ileri gelmektedir. Bazen de konunun bilimsel anlatımında gözden kaçan hususların olduğu izlenimi mevcuttur. Örneğin, İsrailoğulları'nın Kızıldeniz'i geçtikten sonra Musa'nın ablası Miryam'ın şarkı okuması hakkında bilgi veren akademisyen bu şarkının Ölü Deniz Yazmaları adlı kaynakta, yani yaklaşık onbir yüzyıl sonraki bir cemaatin elindeki metinde geçtiğini belirtir. Oysaki Yahudilerin elindeki İbranice masoretik/geleneksel Tevrat da bu şarkıdan bahsetmektedir. Benzer şekilde, dizide Musa'nın kayınpederi ve eşinin siyahi bireyler olarak sunulması o sırada Medyen'de siyahilerin bulunmadığı gerçeğine aykırıdır. Daha önemlisi, Yahudi geleneğine göre siyahilerin lanetlenmiş Ham'ın soyundan geldiği kanaati göz önüne alındığında, bu sahne başarılı sayılmamalıdır. Vaat edilmiş topraklara yolculuğu sırasında Midyan topraklarına uğrayan Musa'nın kayınpederi ile görüşme sahnesi de Tevrat'ta verilen bilgiyle çatışmaktadır. Senaryoya göre eşiyle birlikte Musa kayınpederini ziyaret ederken Tevrat'a göre Musa eşini daha önce ona göndermiştir ve Musa'yı ziyarete gelen kayınpeder yanında kızını da getirmiştir. Yine, Sina'da Tanrı ile buluşmadan döndüğünde Musa İsrailoğulları'nın altın buzağıya tapmasına öfkelenince Tanrı, herkesi öldüreceğini belirtse de Musa ona yalvararak halkını bağışlamasını diler ve isyanlarına rağmen kalfa Dathan ve arkadaşlarının ölüm cezasını affeder. Oysaki Tevrat Musa'nın İsrailoğulları arasında savaş çıkarttığını ve kendisine karşı olanları son kişiye kadar öldürttüğünü yazar.

Tevrat'ta duygu dolu söylemlerle anlatılsa da senaryoda pek çok sahnede yavan anlatım üslubu hâkimdir. Musa'nın Mısır'dan kaçması, eski Yahudi kültüründe mevcut olan "Sığınma Şehirleri" olgusuna referansla ele alınabilir, cazip sahneler üretilebilirdi. Kabilesine dönüş yolundayken Tanrı'nın saldırısına uğrayan Musa'nın kurtuluşu için oğlunun sünnet derisinin kullanılması, Mısır'da Tanrı'nın özel ismini paylaşması, Firavun ile görüşmeye giderken giyindiği Hz. Yusuf'tan miras kalan yaklaşık dört yüzyıl boyunca korunan cübbenin sadeliği dikkat çekmektedir. Peygamber cübbesi olması dolayısıyla üzerinde bazı simgelerin yer alması filmde güçlü anlatımı temin ederdi. Sembollerin neredeyse kullanılmadığı, gizemli anlatım yerine sade betimleme sanatıyla yetinilen dizide pek çok cazip sahnenin üzerinde hiç durulmadığı örneklerin sayısını arttırmak mümkündür.

Özgürlük teması

Dizinin özellikle Yahudi bakış açısını yansıtması açısından verdiği mesajlar da çok önemlidir. Firavun Hitler ile özdeşleştirilmekte, aynı zamanda muhtemelen Ortadoğu'daki Müslüman Arap devlet yöneticilerine ima yoluyla günümüzdeki otokratik sistemlerin Firavun'un sisteminin günümüzdeki devamı olduğunu ifade edilmektedir. İsrailoğulları ile Tanrı arasında baba-oğul veya damat-gelin ilişkisi gibi özel bir bağın varlığı tasavvurunu benimseyen dizide, Yahudi geleneğindeki zengin birikime rağmen, bu konu hızlı şekilde geçiştirilmiştir. Benzer şekilde, ilginçtir ki esasen İsrailoğulları'na özgürlük temasının altının çizildiği senaryo özgür Yahudi örneği sunmamaktadır. Nitekim Musa kıssasının en can alıcı kısmı olan Kızıldeniz'i geçtikten sonraki kısım, yani Mısır'daki kölelikten kurtuluştan sonraki dönem dizide dar ve yüzeysel biçimde ele alınmıştır.

Rasyonel izah çabası

Dizide bazı dini doktrinlere yönelik sorgulamaların yapıldığı da dikkat çekmektedir. Odada konuşurken Tanrı Musa'ya Firavun'un kalbini katılaştıracağını ve bu yüzden onun İsrailoğulları'nı salıvermeyeceğini, karşılık olarak da Firavun'u cezalandıracağı planını açıkladığında, Musa'nın bunun yerine Firavun'un kalbinin yumuşatılmasının daha iyi olacağını belirtmesi dikkat çekmektedir. Benzer şekilde, röportaj veren akademisyenler tarafından aynı yaklaşım sergilenmektedir. Örneğin Firavun ve askerlerinin de Tanrı'nın çocukları olduğunun vurgulanması, Mısırlılara gönderilen belalar içerisinde ilk doğan çocukların katledilmesinin çok gaddarca ve vahşice olduğunun altının çizilmesi, çölde mucizevi bir şekilde verildiğine inanılan man ve kudret helvasının bilimsel bir yöntemle açıklanma çabası dini metinlerde anlatılan olguların rasyonel zeminde izah edilmesi hassasiyetini ortaya koymaktadır.

Dizinin merkezi karakteri olan Musa, Yahudi kutsal metinlerine uygun biçimde, yerine göre çılgın ruhlu ve öfke kontrol sorunu yaşadığı için sözünü, davranışını bilmeyen, yerine göre ise merhametli, şefkatli birisi olarak tasvir edilmiştir. Tanrı'ya sımsıkı inanç ile bağlı olan Musa İsrailoğulları'nı ilahi irade doğrultusunda yönetmeye gayret eder. Dizide Musa'nın eşinin olgun, hikmetli ve faydalı tavsiyelerini kocasından esirgemeyen birisi olarak anlatılması dikkat çekmektedir. Dini tarihi metinlerde satır aralarında ima edilen Harun'un fırsatçılığı temasını senarist başarılı şekilde ele almıştır. On Emir'i açıklarken Musa'nın Harun'a dik dik bakarak başkasının hakkı olana tamah etmemesi gerektiği kuralını haykırması, bu olguya işaret olarak okunabilir.

Son olarak, halkıyla birlikte yürüyüp aynı zamanda Tanrı'yı da nasıl arayacağını soran Musa'nın bu arayışı, İslam'da sufiler tarafından öğütlenen "halk içinde Hakk'ın arayışında olmak" tavsiyesini akla getirmektedir.